top of page
Synergy Logo TR.png

Akaryakıt Ürünlerinde Doğacak Bir Mali Yükümlülük: Karbon Fiyatlandırması - Muhammet Ali Ateş


COVID-19 sonrası dönemde meydana gelen güçlü talep artışı ve Rusya-Ukrayna savaşının yol açtığı belirsizlik ortamı, enerji emtia fiyatlarında keskin artışlara sebep olmuştur. Bu artışlardan ham petrol fiyatları da nasibini almış ve bunun neticesinde akaryakıt fiyatları tüm dünyada ve ülkemizde rekor seviyelere ulaşmıştır. Akaryakıt fiyatlarının bugün ulaştığı yüksek seviyeyi, esas itibarıyla, dünyanın hâlihazırda içinde bulunduğu siyasî ve iktisadî koşullarla izah etmek mümkündür. Ancak önümüzdeki yıllarda, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında fosil yakıtlar üzerine yüklenebilecek yeni malî yükümlülükler, akaryakıt fiyatlarının bugün olduğu gibi orta-uzun vadede de yüksek seviyelerde seyredebileceğini göstermektedir.


Akaryakıt ürünlerinin en çok kullanıldığı ulaştırma sektörü dünya genelinde, elektrik ve ısı üretim sektöründen sonra, en fazla karbon emisyonuna neden olan ikinci sektördür. Bu nedenle ulaştırma sektöründeki karbon emisyonlarını azaltmak için günümüzde bazı ülkeler, akaryakıt ürünlerini karbon (CO2) fiyatlandırmasına tâbi kılmıştır.


Karbon fiyatlandırması esas itibarıyla, karbon emisyonuna neden olan sektörün veya ürünün üzerine bir vergi (karbon vergisi) koymak şeklinde yapılabildiği gibi, bu sektör veya ürünün emisyon ticaret sistemine tâbi kılınması şeklinde de yapılabilmektedir. İster vergi yoluyla isterse emisyon ticaret sistemiyle olsun, neticede akaryakıt ürünlerinin üzerine bir malî yük ilave edilerek bu ürünlerin kullanımı cazip olmaktan çıkarılmaya çalışılmakta ve bunlar yerine karbon emisyonuna neden olmayan veya daha az neden olan diğer alternatiflerin, örneğin elektrikli araçların yaygınlık kazanması arzu edilmektedir.

Karbon emisyonuna sebep olan çeşitli sektör ve ürünler için karbon vergisi uygulayan ülkelerin sayısı bir hayli fazla ise de doğrudan akaryakıt ürünleri için karbon vergisi adıyla vergi uygulayan ülkelerin sayısı sınırlıdır. Bununla birlikte OECD, akaryakıt üzerinden alınan özel tüketim vergilerini de karbon vergisi gibi değerlendirmektedir. Gerçekten de akaryakıt ürünleri üzerine konan vergi, ister karbon vergisi adıyla anılsın isterse başka bir şekilde isimlendirilsin, netice itibarıyla üzerine konduğu ürünün fiyatını artırmakta ve öyle veya böyle bu ürünlere rağbeti azaltmaktadır. Bu zaviyeden bakıldığında dünya genelinde hâlihazırda pek çok ülkede akaryakıt ürünleri özel tüketim vergisine tâbi tutulduğundan, akaryakıt fiyatları üzerindeki karbon fiyatlandırmasının zımnen de olsa oldukça yaygın olduğunu söylemek mümkündür. Doğrudan karbon vergisi adı altında vergi uygulayan ülkeler arasında ise Fransa, İrlanda, Lüksemburg, Meksika gibi ülkelerin adı zikredilebilir. Fransa’da 2014 yılında 7 EUR/ tCO2 ile başlayan vergi tutarı, halihazırda 44,67 EUR/ tCO2 seviyesindedir. Karbon vergisini 2021 yılı başı itibarıyla yeni uygulamaya koyan diğer örnek Lüksemburg’ta ise vergi tutarı benzinde 31,56 EUR/tCO2, dizelde 34,16 EUR/tCO2, diğer yakıt ürünlerinde 20 EUR/tCO2 olarak belirlenmiştir. İrlanda’da benzin ve dizel için halihazırda 33,5 EUR/tCO2 olan vergi tutarının, 2030 yılına kadar 100 EUR/tCO2 seviyesine çıkarılması planlanmaktadır.


Emisyon ticaret sistemlerine gelince, bu sistemler hâlihazırda dünya genelinde daha ziyade elektrik ve ısı üretim tesislerini ve enerji yoğun diğer bazı sanayi sektörlerini kapsamaktadır. Bununla birlikte, bu sektörler haricinde, akaryakıt ürünleri için de emisyon ticaret sistemi öngören veya bunu planlayan bazı ülkeler de vardır. Meselâ Almanya’da 2019 yılının sonunda kabul edilen Yakıt Emisyonları İçin Ulusal Sertifika Ticaretine İlişkin Kanun’la (Brennstoffemissionshandelsgesetz-BEHG) karayolu ulaştırma sektöründe ve (ısınma, pişirme vb. amaçlarla) binalarda kullanılan yakıtlar için ulusal bir emisyon ticaret sistemi kurulması öngörülmüştür. Böylece Almanya’da daha evvel Avrupa Birliği (AB) düzeyindeki emisyon ticaret sistemine tâbi olan elektrik ve ısı üretimi, sanayi ve havacılık sektörlerinin yanı sıra, karayolu ulaştırma sektöründe ve binalarda kullanılan yakıtlar için de ulusal düzeyde müstakil bir emisyon ticaret sistemi kurulmuştur. Sistem 2021 yılı başı itibarıyla devreye alınmıştır. Buna göre ulaştırma sektöründe ve binalarda yakıt olarak kullanılan; benzin, dizel, doğal gaz, fuel oil ve sıvılaştırılmış petrol gazı (bütan-propan) yakıtlarını piyasaya süren işletmeler, bu yakıtların salacağı beher ton CO2 emisyonu karşılığında bir emisyon sertifikası satın almakla yükümlü kılınmışlardır. Sistemde bir geçiş dönemi öngörülmüş ve ilk beş yıl (2021-2025) için her yıl artan tutarda olmak üzere sertifika fiyatları sabitlenmiştir. Geçiş dönemi için öngörülen sertifika fiyatları ve bunların benzin ve dizel yakıtlarının litre fiyatına yaklaşık etkisi (%19 KDV dâhil) aşağıdaki tabloda gösterilmiştir (1 Litre benzinin havayla karışarak yakılmasıyla yaklaşık 2,35 kg CO2; 1 litre dizelden yaklaşık 2,65 kg CO2 ortaya çıktığı kabul edilmektedir).


Kaynak: ADAC

2026 yılı için yine sabit bir fiyat koridoru (55-65 EUR/tCO2) belirlenmiş olup 2027 yılından itibaren ise fiyatların, daha yüksek seviyelerde oluşacağı bir kurgu içinde, ihale yöntemiyle arz ve talebe göre belirleneceği düzenlenmiştir (BEHG m. 10).


Almanya’daki bu düzenlemenin bir benzerinin, tüm üye ülkeler için geçerli olmak üzere, AB’de de hayata geçirilmesi planlanmaktadır. AB Komisyonunun hazırladığı “Fit for 55” paketiyle, AB’de halihazırda uygulanmakta olan ve elektrik ve ısı üretimi, sanayi ve havacılık sektörlerini kapsayan Emisyon Ticaret Sistemine paralel olarak, karayolu ulaştırma sektöründe ve binalarda kullanılan yakıtlar için de AB düzeyinde müstakil bir emisyon ticaret sistemi kurulması öngörülmektedir. AB Komisyonunun hazırladığı taslağa göre yeni sistemin, 2026 yılında devreye alınması ve yıldan yıla emisyon miktarının azaltılması esasına göre çalışması planlanmaktadır. Böylece 2030 yılına kadar, söz konusu yakıtların sebep olduğu sera gazı emisyon miktarının 2005 yılındaki miktara göre %43 azaltılması hedeflenmektedir. Ayrıca taslakta, yeni sistemin getireceği ilave maliyetlerin, kırılgan toplum kesimleri üzerinde oluşturacağı yükü hafifletmek üzere Sosyal İklim Fonu adı altında bir yardım fonunun kurulması öngörülmektedir. Taslağın önümüzdeki aylarda AB Parlamentosu ve AB Konseyinde müzakere edilerek yasalaşması beklenmektedir.


Karbon vergisinin ve emisyon ticaret sisteminin yasal yükümlüsü, yakıt ürünlerini piyasaya süren işletmelerdir. Bununla birlikte, bu ürünleri piyasa arz eden işletmeler yasal yükümlü olarak ödedikleri bedelleri, ürünlerin fiyatına yansıttıklarından en nihayetinde bu yükü nihai kullanıcılar (örn. araç sürücüleri) taşır. Nitekim son tahlilde söz konusu yakıtların saldığı CO2’in sorumlusu de nihaî kullanıcılardır.


Karbon vergisinden veya emisyon ticaret sisteminden elde edilen gelirlerin ne şekilde tasarruf edileceği, ilgili devletin takdirinde olan bir konu olmakla birlikte, bunların öncelikle iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında alınan tedbirlerin finansmanında veya bu tedbirlerin vatandaşlar için oluşturduğu ilave maliyetlerin hafifletilmesinde harcanması mümkündür.


Sonuç olarak, önümüzdeki yıllarda iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında dünya genelinde pek çok devletin, ulaştırma sektöründe (ve binalarda) kullanılan fosil yakıt kullanımını azaltmak için bu yakıtlar üzerine yeni malî yükümlülükler yükleyeceği tahmin edilmektedir. Bunun yöntemi söz konusu yakıtlar üzerine özel bir karbon vergisi koymak olabileceği gibi, hâlihazırda uygulanmakta olan özel tüketim vergilerinin artırılması yahut da bu ürünlerin emisyon ticaret sistemine tâbi kılınması olabilir.

bottom of page