İklim değişikliği ve fosil yakıtlara olan bağımlılığını azaltmak için Avrupa ülkeleri son yıllarda yenilenebilir enerjiye büyük yatırımlar yaptı. Ancak gerçekler planlanandan farklı şekilde gelişince durum hızla büyük bir enerji krizine dönüştü. İklim kriziyle başa çıkma yolunda uygulanan politikaların başarısızlığı, karar alıcıların zorlukların üstesinden gelmek için farklı bir düşünme biçimine sahip olmaları gerektiğini gösterdi.
Modern ekonomilerde inovasyon, büyüme ve gelişmenin en önemli faktörlerinden biri haline gelmiştir. Ancak inovasyon tek bir şekilde yapılmaz. İnovasyonun kendisini gerçekleştirmenin de birkaç yolu vardır ve bu yolların her biri farklı bir sonuç sağlar. Bazı durumlarda, yeniliği ele alma şekli, istenen etkinin gerçekleşmesini engelleyebilir.
Geçtiğimiz günlerde okuduğum “The Sustainable Development Goals in Higher Education: A Transformative Agenda” adlı kitapta inovasyona nasıl odaklanmamız gerektiğine dair güzel bir tartışma vardı. Sürdürülebilir kalkınmayı tartışırken veya iklim değişikliğiyle mücadele ederken, ilk etapta sorunu yaratan aynı çerçeve içinde çözümler bulmaya çalışıyorsanız, tasarlanan çözüm dönüştürücü olamaz. Donald Schön bu durumu, 'zaten daha iyi yaptığımız şeyi nasıl yapacağımızı öğrenmeyi' amaçlayan 'ilk döngü öğrenme' olarak açıklar. Bu tür bir öğrenme, teknolojiyi mevcut normlar ve uygulamalar içinde yenilemeye odaklanır. Örneğin enerji sektöründe, karbon emisyonlarının çoğundan fosil yakıtların sorumlu olduğunu ve nükleer enerji santrallerinin çok riskli yatırımlar olduğunu biliyoruz çünkü bir kaza meydana gelirse, çevre üzerinde onlarca yıl sürecek büyük bir etki yaratabilir. Bu nedenle yenilenebilir enerji kaynaklarına odaklanmak ve karbon yakıtlardan uzaklaşmak dezavantajlarına rağmen en iyi seçenek gibi görünebilir. Politikayı bu çerçevede tasarlamak başarıya götürebilir, ancak aynı zamanda çözümde rol oynayabilecek birçok kaynağın atılması anlamına da gelir. Aciliyet ve kriz zamanında bu en rasyonel seçim olmayabilir.
Çift döngülü öğrenme tipi inovasyon ise mevcut bilgiyi sorgular ve sistemin aksaklıklarını ortadan kaldırmak için yeni yollar arar. Nükleer enerji santralleri riskli mi, o zaman onları nasıl daha güvenli hale getirebiliriz ya da fosil yakıtların neden olduğu karbon emisyonlarımızı azaltmanın başka bir yolu var mı gibi alternatif sorular sorar. Dolayısıyla, kutunun dışında düşünerek, çift döngülü öğrenme, alternatif çözümler geliştirmemizi ve mevcut teknolojilere olan bağımlılığımızı azaltmamızı sağlar.
Bu açıdan bakıldığında, AB'nin nükleer santralleri sürdürülebilir, yeşil bir enerji kaynağı olarak etiketlemeye ilişkin taslak planı, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda isabetli bir girişimdir. Nükleer enerjideki son gelişmeler oldukça umut vericidir ve güvenlik sorunları, reaktörleri kontrol etmenin daha iyi yollarını bularak çözülmektedir. Ayrıca, nükleer enerji atıklarının yeniden kullanılmasına yönelik yatırımlar da hızla gelişmektedir. Dolayısıyla bu alanda artık öyle kolayca göz ardı edemeyeceğimiz gelecek vaat eden bir teknolojiye sahip olduğumuzu söyleyebiliriz.
Almanya için devam eden bir süreç olan yaşam döngüsünü tamamlamış nükleer santrallerin kapatılması son derece mantıklıdır. Ancak bu, ülkelerin güvenlik ve nükleer atık sorunlarına çözümler sunan daha iyi teknolojilere sahip nükleer santraller kurmasını engellememelidir. Odak noktası, nükleer enerjinin kendisinden değil, eski nükleer enerji santrallerinden kurtulmak olmalıdır. Bu alanda, diğer sektörleri de teknolojik gelişmelerini hızlandırmaya teşvik edebilecek büyük miktarda gelişme var. Rekabetin doğası gereği güneş ve rüzgar enerjisi şirketleri, pazar paylarını alabilecek güçlü bir rakip olduğunda teknolojilerini daha hızlı geliştirirler. Bu yarışma ile ekosisteme dost yeni ürünler ve diğer alternatif enerji tesisleri geliştirebilir ve gezegenimiz üzerindeki olumsuz etkimizi azaltabiliriz. Bizi iklim değişikliği konusunda şimdi harekete geçmekten alıkoyan şey, yüzleşmekten korktuğumuz mali yüklerdir. Ancak bu durumu bir yatırım fırsatına çevirebilirsek daha fazla insan buna katılmaktan mutluluk duyacaktır. Tesla, otomotiv endüstrisinin normlarının birkaç yıl içinde nasıl değiştirilebileceğini gösterdi ve enerji sektöründen de benzer bir sonuç beklemek şaşırtıcı olmaz
Genel olarak, iklim değişikliğinin riskleri ve buna karşı acilen harekete geçme konusunda ciddiysek, bu durumda yenilenebilir enerji kaynaklarını diğer seçeneklere tercih etme ve herhangi bir kaynağı tamamen atma lüksümüz yok. Kömürden petrole enerji geçişinin hızı on yıllar aldı, ancak teknolojimizin mevcut hızı ile kendimizi enerji sektörümüzdeki sürekli değişiklikleri kucaklamaya ve yeni enerji kaynaklarına adapte etmeye hazırlamalıyız.
댓글