26-27 Mayıs 2022 tarihlerinde Berlin'de gerçekleştirilen G7 İklim, Enerji ve Çevre Bakanları Toplantısı'nın ardından toplantıya katılan bakanlardan olağanüstü bir çağrı gündeme geldi. Toplantı tebliğinde, iklim değişikliğiyle mücadelenin ivme kazanması gerektiği belirtildi. Öte yandan, petrol ve doğal gaz üreten ülkelere enerji arzını artırma çağrısı yapıldı. Bu çağrı, sıkışık uluslararası enerji piyasasını rahatlatmaya yönelik olsa da daha önce belirlenen iklim ve enerji geçiş hedeflerinin aceleci ve gerçeklikten uzak olduğunun ortaya konması olarak da anlaşılabilir.
G7 bakanlarının daha önce diğer yetkililerin yaptığı açıklamalara benzeyen çağrısının gerçeklerle yüzleşmeyi amaçladığı şeklinde yorumlanabilir. Avrupa Birliği açısından bakıldığında, Avrupa ülkeleri Ukrayna krizinden önce Rusya'dan yılda 155 milyar metreküp doğal gaz ithal ediyorlardı. Bu miktar, Avrupa ülkelerinin toplam ithal ettiği doğal gazın %40'ına tekabül etmektedir. Enerji piyasalarındaki durum dikkate alındığında, Rusya'dan ithal edilen miktarın kademeli olarak azaltılarak diğer kaynaklardan doğal gaz ihtiyacının karşılanması o kadar kolay görünmemektedir. Bu hedefe ulaşmak için enerji üreten ülkelerin arzlarını artırmalarını sağlamak gerekiyor. Bu açıdan G7 ülkeleri ve diğer ülkelerin OPEC üyeleri de dahil olmak üzere enerji ihraç eden ülkelerden doğal gaz ve petrol arzını artırmasını talep etmesi şaşırtıcı değildir.
Ancak Rusya dahil OPEC+ ülkeleri Temmuz ayı için üretimlerini önemli ölçüde artırmayı planlamıyor. OPEC+ üyeleri, Haziran 2021'de imzalanan petrol üretim anlaşmasına bağlı kalarak Temmuz 2022 için petrol üretim hedeflerini günde 432.000 varil artıracaklarını belirttiler. Üretimde bu kadar mütevazı bir artışın öngörülmesi, Batılı ülkelerin enerji arzını artırma taleplerinin reddedildiği anlamına geliyor. Mevcut durumun özellikle Avrupa Birliği ülkeleri için çıkmaza girdiğini görüyoruz. Enerji geçişinin kısa sürede gerçekleşebileceği inancıyla yapılan kısa vadeli sözleşmeler, Avrupa ülkelerinin enerji arz güvenliğini tehlikeye atmaktadır.
Ukrayna'daki krizin uluslararası piyasaları etkilemesinin ardından, özellikle enerji arzındaki sorunların fiyatları etkilemesi nedeniyle birçok ülke mevcut enerji politikalarını gözden geçirmek zorunda kaldı. Aslında ülkeler, yalnızca enerji fiyatlarındaki artışa indirgenemeyecek kadar derin ve karmaşık bir enerji arz güvenliği kriziyle karşı karşıya kaldılar.
Söz konusu kriz ortamı, enerji arz güvenliğinin tesis edilmesini hükümetlerin temel önceliği haline getirmiştir. Bu nedenle Ukrayna krizi öncesi ve sonrasında politika yapıcıların yaptığı açıklamalar ve alınan kararlar arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. G7 ülkelerinin bakanlarının yaptığı bu çağrı, Ukrayna'da kriz öncesi belirlenen enerji geçişi ve iklim hedefleriyle de çelişiyor. Bu aşamada, mevcut gelişmelerin bir sonucu olarak, kısa vadeli enerji güvenliğinin önceliği, uzun vadeli iklim yol haritasının önüne geçiyor. Bu da uzun vadeli enerji geçişi ve iklim planlarının kısa vadeli çıkarlar ve öncelikler göz ardı edilerek yapıldığını gösteriyor.
Sonuç olarak, mevcut iklim yol haritası kapsamında belirlenen hedefler, ülkelerin kısa ve orta vadeli enerji arz güvenliği ile uyumlu değildir. İklim hedeflerine ulaşmak için uzun vadeli yol haritaları belirlenirken ülkelerin kısa ve orta vadeli çıkarları göz ardı edilmemeli ve mevcut kazanımlardan vazgeçilmemelidir. Hükümetler arasında aktif ve kapsayıcı bir istişare mekanizması oluşturulmalı ve paydaşların ortak çıkarları belirlenmelidir. Kısa, orta ve uzun vadeli hedefler birbiriyle tutarlı olacak şekilde belirlenmeli, genel önerilerden ziyade kapsamlı ve ayrıntılı bir yol haritası oluşturulmalıdır. Bu süreçte hedefler ve yol haritası belirlenirken siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan dünyanın karşı karşıya kalabileceği mevcut ve olası krizler göz ardı edilmemelidir. Olası krizler için belirlenen yol haritası kapsamında öngörülen hedeflerin kapsamlı fizibilitesinin gerçekleştirilmesi önem arz etmektedir. Zıt koşullar bağlamında belirlenen iklim ve enerji geçiş hedefleri, olası siyasi, sosyal ve ekonomik krizlerin mağduru olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Comments