Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş 3.ayını geride bırakırken ve görüşmeler hala devam ederken savaşı başka bir perspektiften incelemek savaşın nedenlerini tam olarak anlamak için önemlidir. Savaşın birden fazla temel nedeni olsa da Ukrayna ve Rusya arasında meydana gelen hidropolitik gerilimlerin şiddet olaylarında yaşanan artışın merkezinde olduğunu gösteriyor. İklim değişikliğinin etkileri her geçen gün daha fazla hissediliyor ve Hindistan gibi ülkeler en sıcak günlerini yaşıyorlar. Böyle bir çevrede su kaynaklarının azalmasıyla birlikte suyun önemi git gide artarken bir diğer tarafta savaş yanlısı ülkeler tarafından su savaşlarda kullanılmak üzere daha güçlü bir silah haline getiriliyor. Su kaynaklı sorunlara çözüm üretme misyonuna sahip küresel düşünce kuruluşu olan Pasifik Enstitüsü'nden Peter Gleick, iklim değişikliğinin bazı coğrafyalarda suyun azalması ve kuraklığın artmasıyla birlikte, çatışmalarda giderek daha fazla rol oynayacağını belirtmişti. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra her ne kadar suyun bir silah olarak kullanıldığı olaylar da azalmalar görülse de Rusya ve Ukrayna savaşında su hem bir hedef hem de bir silah olarak kullanılmaktadır.
Su kaynakları üzerindeki kontrol mücadelesi neredeyse on yıldır iki ülke arasında gerginlik yaratmıştır. Rus kuvvetleri 24 Şubat'ta Ukrayna’yı işgal etmeye başladıktan 3 gün sonra gerçekleştirdiği ilk eylemlerden biri olarak Kuzey Kırım Kanalı’nda yer alan ve Rusya'nın ilhak ettiği Kırım'a su erişimini kısıtlayan bir barajı yıkarak Kırım'a su akışını yeniden sağlamak olmuştu. Tarihsel açıdan bakıldığında bunun aslında planlanmış bir hareket olduğunu söylememek yanlış olur. Sovyetler Birliği döneminde inşaası 14 yıl süren ve 1975 yılında tamamlanan Kuzey Kırım Kanalı, Ukrayna'daki Dinyeper nehrinden suyu Kırım'ın kurak yarımadasına taşıma amacıyla inşa edilmişti. 400 km'den uzun bir ana kanalla, geniş bir rezervuar ağına bağlı olan kanal uzun yıldır bölgenin su ihtiyacının yaklaşık %85'ini karşılayarak yarımadanın tarım, sanayi ve turizm gibi birçok açıdan gelişerek önemli bir konuma sahip olmasında büyük rol oynamıştı. Bu durum, 2014 yılında Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesiyle değişti ve beraberinde yıllar boyu artarak ilerleyen hidropolitik bir gerilime yol açtı. Ukrayna'da etnik Rusların çoğunlukta olduğu tek bölge olan Kırım, o dönemde de diğer ülkeler tarafından Rusya’ya çeşitli yaptırımlar uygulanmış olsa bile uzun sayılamaycak bir süre içerisinde Rusya’nın kontrolü altına girdi. Ukrayna ise bu kanalın yanına bir baraj inşa edip Kırım'ın suya ulaşımını keserek karşılık verdi ve bunun tarım arazileri üzerinde yıkıcı bir etkisi oldu. 2013 yılında Kırım’da ekili alan 140.000 hektarken 2015 yılında 10.000 hektara geriledi. Rusya her ne kadar yeni kuyular açarak, rezervuarları yeniden inşa etmeye çalışarak yeni teknolojiler geliştirmeye çalışsa da Kırım’daki bu durumun gidişatını durduramadı. 2021 yılında Ukrayna’nın kanalı kapatma kararı ise Rusya tarafından çevre katliamı ve soykırım olarak adlandırıldı.
Ukrayna’da su kaynaklarına erişim üzerindeki kontrol çatışmasının büyük gerilimlere neden olduğu tek bölge sadece Kırım değil. Doğu Donetsk bölgesinde de tanıkların anlattıkları, Rus destekli ayrılıkçıların Ukrayna'nın savunma gücünü zedelemek amacıyla kritik su altyapısını kasıtlı olarak sabote ettiğini işaret ediyor. Donetsk'teki çatışmalar yüz binlerce insanın tatlı su kaynaklarına erişimde sıkıntı yaşamasına sebep oldu. Su kaynaklarına yapılan saldırılar ise su kıtlığına neden oldu. Bir diğer taraftan ise yerel halkta psikolojik açıdan etkilere yol açarak stres ve belirsizlik yarattı. Aynı zamanda insanlarda su kaynaklarına yönelik korku, endişe ve güvensizliğe sebep oldu. En kötü senaryo ise altyapının çökmesi sonucu üç milyondan fazla insanın susuz kalacak olması olarak gözüküyor. Bu haftanın başlarında Rusların eline geçen ve Ukrayna’nın güneydoğusunda yer alan Mariupol’da ise Rus askerleri şehri kuşattıktan sonra oradaki halkın su kaynaklarına erişimini kapatarak içme suyuna ve sanitasyona erişimlerini engelledi. Hollanda merkezli bir düşünce kuruluşu olan Clingendael’e göre ise, Rusya Ukrayna’ya gerçekleştirdiği hava saldırılarında kanalizasyon arıtma tesisleri, borular ve pompa istasyonları da dahil olmak üzere Ukrayna’nın su altyapısını hedef aldı. Aynı şekilde Avrupa Birliği'nin Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile Çevreden Sorumlu Komisyon Üyesi Virginijus Sinkevičius da Mart ayında Rusya'yı "Mariupol'u teslim olmaya zorlamak için dehidrasyon tehdidini kullanmak ve insanların temel ihtiyaçlara erişimini engellemekle" suçlamıştı.
Ukrayna bu bağlamda hem askeri hem de hidropolitik bir çatışmanın merkezinde yer alıyor. Dünyanın en büyük üç tahıl ihracatçılarının arasında yer alan ülke, kıtadaki en geniş alan olan 42 milyon hektar verimli tarım arazilerine sahip bulunuyor. Ancak, suyun silah haline getirilmesi ve silah olarak kullanılması özellikle suya erişimin sıkıntılı olduğu ülkelerde ya da Ukrayna gibi tahıl ihracat eden ülkelerde tarıma ve sulamaya büyük ölçüde zarar verebilme potansiyeline sahiptir. Şu bir gerçek ki insanların suya erişimi azalıp kuraklık arttıkça, dünyada suyla bağlantılı şiddet olayları giderek artıyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde izlediği adımlar iklim değişikliğinin Rusya’nın saldırgan tutumunu jeopolitik açıdan etkilediğini gösteriyor.
Commentaires