Bir yandan yüksek sıcaklık diğer yandan orman yangınları ile uğraşan Avrupa, Avrupa Kuraklık Gözlemevi’nin 22 Ağustos günü yayınladığı rapora göre şu anda 500 yılın en kötü kuraklığını yaşıyor. Avrupa Birliği’nin yaklaşık %64’ü kuraklık tehlikesi ile baş başa, kıtanın %47’si ise toprağın giderek kuruması durumuyla alarm halinde. %17’lik bir diğer kısımda ise bitki örtüsünün stres belirtileri gösterdiği vurgulanıyor. 2022’nin başından beri var olan kuraklık tehlikesi bölgede giderek artıyor. Yüksek sıcaklık ve kuruyan nehirler orman yangınlarına sebep olurken mahsul verimini de yüksek oranda düşüyor. Rapordaki verilere göre, tahıl için verim tahminlerinin 5 yıllık ortalamanın %16, mısır için ise %15 altına düştüğü belirtiliyor. Yayınlanan bir önceki raporda Avrupa Birliği topraklarının neredeyse yarısının kuraklık riski altında olduğu uyarısını sürdüren gözlemevi, kuruyan nehirlerin ve azalan su kaynaklarının enerji santrallerindeki enerji üretimini de etkilediğini vurguladı. Bazı bölgelerde Kasım ayına kadar bu durumun devam etmesi bekleniyor. Öte yandan İtalya, İspanya, Portekiz, Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Romanya, Macaristan, Kuzey Sırbistan, Ukrayna, Moldova, İrlanda ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde durumun daha da kötüleştiği uyarısında bulunuluyor.
Avrupalılar için kuraklık ve su kıtlığı yeni yeni karşılaştıkları ve çözmeye çalıştıkları bir gerçeklik olsa da Orta Doğu ve Afrika bölgesindeki çoğu ülke için kuraklık ve su kıtlığı hayatın olağan akışının bir parçası olmuş durumda. Bu bağlamda, bulunula coğrafyada Türkiye ve İran’ın kuraklık ve su kıtlığını derinden yaşamış iki ülke olduğu söylenebilir. İklim değişikliği iki ülkede de yağışları azaltmakta ve belirgin bir şekilde kuraklıkları artırmaktadır. İklim değişikliğinin Türkiye’deki ilk zarar vereceği alan ülkenin su kaynaklarıdır. 2100 yılına kadar Türkiye’de sıcaklığın 2,5-3,5 santigrat derece artması ve bu bağlamda yağışların %25-35 oranında azalması beklenmektedir. Yaşanması beklenen bu durumun Türkiye'nin belirlenmiş su bütçesine zarar vererek ülkenin su stresini artırması olasıdır. 2014 yılına dönecek olursak Türkiye, 2014 yılında 1961’ten o güne kadar en kurak yılını yaşamıştır. Büyükşehir belediyeleri en çok etkilenenlerden biri olmakla beraber ülkenin su arzı problem oluşturmuş ve tarım sektörü önemli darbeler almıştır. Türkiye'de yaşanan meteorolojik kuraklığın hidrolojik kuraklığa yol açma tehlikesi ve ilerleyen yıllarda su kaynaklarını etkilemeye devam etmesi büyük endişe unsurlarından biridir. Bir diğer taraftan, Türkiye’de yüzey suyunun görece yeterli olmadığı bölgelerde yeraltı su kaynaklarının kontrolsüzce kullanımı da önemli bir sorun arz etmektedir. Yasadışı bir şekilde kuyu sularının kullanımına ülke çapında her ne kadar yasal düzenlemelerle önlemler alınmaya çalışılsa da denetimlerin ve yaptırımların artması gerekmektedir. Tarımsal amaçla yeraltı su kaynakları yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Bu yüzden ülkedeki yeraltı su kaynaklarının çoğu yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Dünyanın en kurak coğrafyalarından biri olan İran’a bakacak olursak veriler İran'da 2017 yılında yıllık yağış miktarının 228 mm olduğunu gösterirken bu değerin 1994 yılından bu yana ortalama olup, 242 mm/yıl olan uzun dönem ortalamasından %6 daha az olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Ülke genelinde yağışların dağılımının dengesiz olması ve nüfusun en yoğun olduğu bölgelerin en az yağış alan yerler olması önemli problemlerden biridir. Şu an için 84 milyon olan nüfusunun önümüzdeki 28 yıl içerisinde 92 milyona ulaşması beklenmektedir. Hızlı bir şekilde artan nüfusuna gıda ve su bağlamında nasıl yetebileceği ve bu yaşamsal gerekliliklerin temininde ne gibi problemler yaşayacağı ise soru işaretidir. Soru işaretlerinin sebebini sadece İran’ın bulunduğu coğrafyanın yarı kurak iklimine, belirgin bir şekilde azalan yağışlara ve iklim değişikliğine bağlamak çözüme ulaşmada yeterli olmayacaktır. İran’ın su kaynaklarının verimsiz ve yetersiz kalan yönetimi bu durumun en büyük sebeplerinden biridir. Yönetimin böyle devam etmesi durumunda su kıtlığının bir krize dönüşmesi büyük olasılıkla mümkündür. Geçtiğimiz 50 yıl içerisinde İran hemen hemen her sektörü şiddetli bir şekilde tehdit eden uzun süreli kuraklıklar yaşamıştır. İklim değişikliğinin de bu kuraklık riskini giderek artırması ve bazı bölgelerdeyse yoğun sellere sebebiyet vermesi gerçekleşmesi yüksek ihtimallerden biridir.
İki ülkenin de gelecekte daha büyük kuraklıklar ve krizler yaşamaması için önlemler alması ve çözüm odaklı yaklaşımlar benimsemesi önemlidir. Bu çözüm önerileri üç başlık altında toplanabilir; çiftçiler için yeni teknikler ve teşvik programları, kentlerde su verimliliği çalışmaları, farkındalık kazandırmak için eğitim programları. Öncelikle, çiftçilere su tasarrufu yaptırmak ve su verimliliğini artırmak için yağmurlama ve damla sulama gibi yeni teknikler teşvik edilmelidir. İki ülkede de çitftçiler için çeşitli teşvikler ve araçlar sunulup çiftçilerin modern sulama sistemleri kurmaları için düşük faizli krediler gibi ekonomik teşvikler sağlansa da bunun denetimi ve düzenlenmesi sistemin düzgün bir şekilde işlenmesi için gereklidir. İkinci olarak ise Türkiye’de şebeke suyunun %50’sinin kaynaklardan eve aktarılırken kaybolduğu biliniyor, bu durumu çözmek için eski ya da hasarlı su şebekelerinin onarımı yapılmalıdır. İran’da ise sızıntıların azaltılması, kentlerdeki su talebinin azaltılması, su musluklarının standartlaştırılması ve içme suyunun kullanım alanlarının sadece içme ile sınırlandırılması için çalışmalar gereklidir. Son olarak, iki ülkenin de sınırlı su kaynakları ve artan su kıtlığı konusunda toplumsal bir bilinç yaratmak için programlar oluşturması gerekmektedir. Ülkelerin çeşitli kitle iletişim araçlarının dahil edilmesiyle birlikte halkı su tasarrufu yapmaya teşvik etmesi ve su tasarrufunun önemi konusunda farkındalık yaratması ülkelerin gelecekleri için yapabileceği en elzem adımdır.
Comments