Son zamanlarda uluslararası gelişmeler ve ülkelerin iç dinamiklerindeki değişimler, hem özel hem de kamu sektöründeki kuruluşların esnek, hızlı değişimlere duyarlı ve sürekliliği esas alan politikalar üretmesini gerektirmektedir. Hükümetlerin ve şirketlerin kısa vadeli krizleri yönetmek ile uzun vadeli politika hedefleri oluşturmak arasında bir denge kurması gerekli hale geldi. Şirketler, uluslararası arenada bir anda değişen ekonomik ve jeopolitik atmosfere ayak uydurmaya çalışırken bir yandan da ülkeler içinde değişen mevzuata ve yasal ortama uyum sağlamak zorunda kalıyorlar. Kamu tarafında ise kurumlar rekabet gücünü artırmayı ilke edinen değişiklik ve güncellemeleri uygularken ve iç piyasadaki dengeleri korumayı amaçlarken aynı zamanda ülkelerin kendi hakimiyet alanlarındaki stratejik çıkarlarını gözetirler.
Hem özel sektörde hem de kamu sektöründe kurumsal yapı içindeki kuruluşlar, politika oluşturma aşamasında sürdürülebilirliğin sağlanmasına ilişkin temel ayrıntıları kaçırma riskini taşımaktadır. Ortaya çıkacak yol haritası ile hükümetlerin ve özel sektör oyuncularının yatırımlarını stratejik olarak planlamaları ve sürdürülebilirlik odaklı politikalar uygulamaları mümkün olacaktır.
Hükümetler ve Kamu Sektörü
Dünya çapındaki hükümetler, artan enflasyon oranlarıyla mücadele etmeli ve mevcut kriz ortamı nedeniyle sosyal eşitsizliği kontrol altına alacak ve azaltacak politikalar geliştirmelidir. Bu açıdan hükümetlerin karşı karşıya olduğu en kritik sınavlardan biri, ekonomik durgunluğa neden olmadan enflasyon oranlarını kontrol altına almaktır. Faiz oranlarındaki artış, yüksek enflasyon oranları ve kamu borç seviyeleri başta gelişmekte olan ülke hükümetleri olmak üzere hükümetleri tedirgin etmektedir. Bu durum gelişmekte olan ülkeleri ihracat gelirlerine daha bağımlı hale getirmektedir.
Hükümetlerin karşı karşıya olduğu bir diğer zorluk, uzun vadeli büyüme trendini sürdürmektir. Hükümetler uyguladıkları maliye politikaları ile iç piyasada dengeyi sağlamaya ve uzun vadeli büyüme sağlamaya çalışmaktadırlar. Uluslararası Para Fonu (IMF) tahminleri doğrultusunda 2021 için beklenen orta vadeli küresel büyüme oranı %6,1, 2022 ve 2023 için öngörülen küresel büyüme oranı ise %3,6'dır. Küresel büyüme hızında beklenen düşüş, hükümetleri kritik bir yol ayrımına itiyor. Hükümetler, kısa vadeli büyüme oranlarını artırmak için uzun vadeli sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden vazgeçmemelidir. Uzun vadeli ve sürdürülebilir yeni bir ekonomi vizyonu geliştirmek maliye politikası araçlarıyla mümkündür. Uzun vadeli istihdam yaratmak ve sürdürülebilir ve yeşil büyüme sağlamak için hükümetler, bu sektörlerdeki Ar-Ge faaliyetlerini hızlandırmak için finansal teşvikler sağlamak için kritik sektörleri belirlemelidir. Politikalar uygulanmalı, gerekirse hükümetler belirtilen sektörlerde yapılacak doğrudan yabancı yatırımları (DYY) teşvik etmelidir. Böylece uluslararası özel sektör oyuncuları, düşük karbon emisyonlu yeni ve uzun vadeli sürdürülebilir yatırımlar gerçekleştirebilmektedir.
Öte yandan hükümetler, karbon yoğun ve kirleticiliği yüksek iş kollarına sağlanan sübvansiyonları azaltabilir ve tasarruf edilecek kaynakla küresel tahıl arzı krizini aşmak için tarımsal sübvansiyonlar verilebilir ve sürdürülebilir endüstriyel alanlarda kaynak transferleri mümkün olabilir. Ancak veriler incelendiğinde, dünya genelinde ülkelerin enerji krizini aşmak için fosil yakıt kullanımını hızlandırdıkları söylenebilir.
Rusya'nın Nord Stream 1 üzerinden Almanya'ya verdiği doğal gaz kapasitesini %60 oranında düşürmesi ve bu gelişmenin sonuçları örnek olarak verilebilir. Avrupa'ya gaz arzının azalması sonucunda Almanya, Avusturya ve Hollanda gibi ülkeler daha önce kapattıkları kömür santrallerini yeniden açarken, halihazırda sahip oldukları kömür santrallerinin üretim kapasitesini de artırıyor. Alınan kararlar bir noktaya kadar makul ve anlaşılır olarak karşılanabilmektedir. Öte yandan, söz konusu koşullarda uzun vadeli sürdürülebilir politikaların kısa vadeli kriz yönetimi ile dengelenmesi gerekmektedir. Dünya genelindeki enerji krizinin ivme kaybetmesiyle birlikte hükümetlerin karbon yoğun sektörlere verdiği önemin zamanla azalacağı öngörülebilir. Bu nedenle gelecekte hükümetlerin fosil yakıt üretimine verdiği destek ve teşviklerin kademeli olarak azaltılması gerekmektedir. Ayrıca, enerji krizinin aşılmasıyla birlikte, hükümetlerin yenilenebilir enerjiye yönelik sübvansiyonları artırarak tamamen sürdürülebilir ve uzun vadeli enerji politikalarına odaklanmaları mümkün olabilir.
Özel Sektör
Covid-19 pandemisi ve pandemi sonrasında gelişen jeopolitik krizler, şirketler için esnek ve değişime açık politikaların benimsenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda şirket yöneticileri, değişen ekonomik ve politik ekosistemden zarar görmemek ve hatta kriz ortamını avantaja dönüştürmek için şirket içindeki birimlerin eş zamanlı ve koordineli bir şekilde çalışmasını sağlamak zorundadır. Bu doğrultuda şirketlerin küresel ekonomik ve politik gelişmeleri takip edecek ve bu gelişmelerin şirketin halihazırda sahip olduğu ve gelecekte gerçekleştirmeyi planladığı yatırımlara etkisini analiz edecek stratejik planlama birimleri kurmaları faydalı olacaktır.
Şirketler, sürdürülebilir ve yeşil yatırımlara odaklanarak hükümetler tarafından belirlenen net sıfır hedeflerine benzer paralel hedefler belirlemelidir. Bu sayede faaliyet gösterdikleri ülkelerin uzun vadeli ve sürdürülebilir ekonomik vizyonuna uyum sağlayabilirler. Daha sonra sektör temsilcileri olarak hükümetlerle koordineli çalışarak ülkelerin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmada rol oynayabilirler. Bu sayede hükümetlerin uzun vadeli ve sürdürülebilir yeni ekonomi vizyonunu benimseyerek yatırım planlarının önündeki belirsizlikleri ortadan kaldırabilirler.
Çevresel, Sosyal ve Yönetişim (ESG) raporlama sistemi kullanan şirketler, sürdürülebilir politikaları uygulamak için somut irade göstererek piyasa güvenini karşılayabilir. Özel sektör yöneticileri, yükselen trend olan ESG raporlamasına yönelerek şirketlerinin çevresel, sosyal ve yönetişim risklerini anlayarak önlem almalıdır. Bu sayede şirketler yeni yasal gereklilikleri karşılamaktadır. Yatırımcıların ve paydaşların beklentilerini karşılayan bir şirket olarak da yatırım yapabilirler.
Hükümetlerin zorlu ekonomik ve siyasi ortama ayak uydurmak için attığı adımlar piyasa koşullarını değiştirme potansiyeline sahiptir. Şirketler, rekabet güçlerini korumak ve artırmak için ani yeni hükümet düzenlemelerine hazırlıklı olmalıdır. Bu nedenle firmalar sağlam bir hukuk ve müşavir kadroya sahip olmanın yanı sıra çeşitli sektör ve iş kollarındaki gelişmeleri takip eden deneyimli danışmanlık firmalarından hizmet satın alabilirler. Bu sayede özel sektör oyuncuları yeni düzenlemeler hakkında önceden bilgi sahibi olabilmekte ve en son piyasa koşullarına hızla uyum sağlayabilmektedir.
Sürdürülebilirlik konusu gün geçtikçe trend haline geldiği için, uygulanan düzenlemelerin sürdürülebilirlik konusuna da el atması kaçınılmazdır. Bu açıdan profesyonel danışmanlık hizmetinden yararlanmanın bir başka avantajı daha ortaya çıkmaktadır. Profesyonel danışmanlık ve hukuk firmaları son zamanlarda sürdürülebilirliğe odaklandı ve şirketlerin sürdürülebilirlik hedeflerini karşılaması gereken gereksinimler konusunda uzmanlaştı. Bu nedenle şirketlerin sürdürülebilirlikle ilgili hukuki sorunlarını danışmanlık hizmeti alarak ortadan kaldırmaları zahmetsiz hale gelmiştir.
Kısacası, hükümetler ve şirketler, kısa vadeli kriz yönetimi ve uzun vadeli, sürdürülebilirlik odaklı hedeflerden ödün vermemelidir. Kriz odaklı kısa vadeli politikalar ile sürdürülebilirliğe dayalı uzun vadeli politikalar arasında bir denge kurulmalıdır. Bu doğrultuda hem kamu hem de özel sektör oyuncuları, uzun vadeli ve sürdürülebilir yeni ekonomi vizyonuna uyum sağlamak için kapsamlı bir yol haritası benimseyerek planlı ve dikkatli hareket etmelidir.
Comments