Jeopolitik krizlerin artması nedeniyle ülkeler enerji güvenliğini tesis etmek için alternatif politikalar arayışına girmiştir. Bununla birlikte, hükümetler ve enerji sektörü, ağırlıklı olarak petrol ve doğal gaz iletimi konusunda fizibilite ve durum tespiti üzerinde yoğunlaşmıştır. Elbette alternatif petrol ve doğal gaz iletim hatlarının aranması esastır. Yeni, çeşitlendirilmiş ve sürdürülebilir enerji rotalarını harekete geçirmek ülkelerin ve şirketlerin çıkarına olacaktır.
Öte yandan gelecek vadeden enerji üretim yöntemlerini jeopolitik krizlerin etkilerinden korumak gerekiyor. Uygulaması yapılmış veya yapım aşamasında olan enerji üretim tesislerinin sürdürülebilirliği sağlanmalıdır. Enerji üretim tesislerinin başında nükleer santraller gelmektedir. Unutulmamalıdır ki, nükleer santraller kurulduktan sonra bu tesislerde enerji üretiminin sürdürülebilmesi için kesintisiz bir nükleer yakıt tedariği gerekmektedir. Nükleer yakıt yani uranyum arzının sürekliliğini enerji arz güvenliği meselesi haline getiriyor.
İçinde bulunduğumuz küresel enerji krizinde, doğalgaz ve petrol arzındaki sorunlar ve aşırı fiyat artışları nedeniyle Rusya'nın uyguladığı politikalar hep tartışılıyor. Ancak nükleer enerji düşünüldüğünde, enerji arz güvenliğine yönelik tehlikeler değerlendirilirken Rusya mevcut tehditlerin merkezine yerleştirilmemelidir. Kabul edilmelidir ki Rusya, sınırlarının ötesinde birçok nükleer santral inşa etmiş ve inşa etmeye devam ettiği için küresel nükleer enerji pazarında bir etki alanına sahiptir.
2021'de 32 ülke dünya çapında 439 nükleer güç reaktörü işletiyordu ve dünyanın toplam elektrik arzının yaklaşık %10'unu üretiyordu. Yukarıda bahsedilen 439 reaktörden 38'i Rusya'da , 42'si Rus su-su enerjili reaktör (VVER) tipindedir ve çeşitli ülkelerde faaliyet göstermektedir (15'i Ukrayna'da). Ayrıca 2021 yılı sonu itibarıyla farklı ülkelerde 15 adet Rus tasarımı nükleer yapım aşamasındaydı. Bu doğrultuda Rus nükleer enerji kurum ve şirketlerinin uzun yıllara dayanan deneyim sayesinde Rusya içinde ve dışında üretim kapasitesine ve bilgi birikimine sahip olduğu aşikardır.
Uranyum üretimi, zenginleştirme ve dönüştürme süreçleri, çok az şirketin bu alanda teknik kapasiteye sahip olması nedeniyle oldukça karmaşıktır. Ayrıca nükleer reaktörler için gerekli yakıtlar özeldir ve reaktörlerin tasarımına göre değişiklik gösterir. Bu nedenle, az sayıda tedarikçiden nükleer santral satın almak, yıllarca teknoloji ve tedarik bağımlılığına yol açabilir.
Küresel uranyum tedarikçileri incelendiğinde, Kazakistan'ın küresel uranyum arzının %40'ından fazlasını ürettiği, diğer üreticilerin ise Kanada (%12,6), Avustralya (%12,1) ve Namibya (%10) olduğu ortaya çıkıyor . Rusya'nın üretimi, küresel uranyum arzının %5'ine tekabül ediyor ve bu da Rusya'yı küçük bir aktör haline getiriyor. Rusya'nın jeopolitik konumu sayesinde nükleer enerji piyasasındaki etkisi reaktör üretimi ile sınırlı değil. Önde gelen üretici olan Kazakistan'daki uranyum topraklarının çoğu, küresel pazarlara ulaşmadan önce Rusya'dan geçiyor. Tedarik zincirinin diğer bölümleri de Rusya üzerinden küresel pazarlara ulaşıyor. Yukarıdaki durumdan dolayı Rusya, nükleer santraller için hayati önem taşıyan uranyum tedarikinde lojistik merkez olma görevini üstlenmektedir.
Dikkate alınması gereken bir diğer kritik konu da, uranyumu zenginleştirmek için öğütülmüş uranyumu uranyum heksaflorüre dönüştürmektir . Dünyada çok az tesis bu işlemi gerçekleştirebilmektedir. Rusya , 2020'de dünyanın uranyum heksaflorür arzının yaklaşık üçte birini üretti ve uranyumun çoğunluğu Kazakistan'dan geliyor. Rusya ayrıca küresel uranyum zenginleştirme kapasitesinin %43'üne sahipken, onu Avrupa (%33), Çin (%16) ve Amerika Birleşik Devletleri (%7) takip ediyor.
Bu gelişmelerin ışığında enerji üretiminde nükleer santrallerin payının artacağından şüphe yoktur. Nükleer santrallerin inşası ve sonraki operasyonel süreçlerde ihtiyaç duyulacak yakıt tedariğinin karmaşık süreçleri içerdiği unutulmamalıdır. Nükleer enerji, hükümetlerin ve şirketlerin dinamik bir yol haritasına sahip olmasını gerektirir. Devletler, ülkeleri için bir atılım olan nükleer santrallerin yapım ve üretim süreçlerini yönetirken aynı zamanda çok boyutlu ve kapsamlı diplomatik ve siyasi gereklilikleri de yerine getirmek zorundadır. Ukrayna Krizi'nden sonra bazı ülkeler, kendi iç piyasalarındaki dengelerle doğrudan ilgili olan doğal gaz ve petrol arz politikalarına karşı mantıksız bir tavır benimseyerek mevcut siyasi krizi bir enerji krizine dönüştürmüştür. Ancak enerji politikaları stratejik olarak önemlidir, dolayısıyla kısa vadeli ve geçici siyasi çalkantılara kurban edilemezler. Bu nedenle, hükümetlerin ve şirketlerin nükleer santrallerin önemini anlamaları ve jeopolitik krizlerin uzun vadeli enerji politikaları ve sürdürülebilir enerji üretim hedeflerinin önüne geçmesine izin vermemeleri çok önemlidir.
Comments