top of page
Synergy Logo TR.png

Ormansızlaşma ve Biyoçeşitlilik - Nur Durmaz


Dünyadaki en ünlü ormanlardan Amazon yağmur ormanının artık eskisi gibi oksijen üretmediği, karbondioksit üretim oranının oksijen üretiminden daha fazla olduğu söylenmektedir. Araştırmacılar, Amazon ormanının daha önce iklim krizine neden olan emisyonları emen bir karbon yutağı olduğunu, ancak şimdi hızlanmasına neden olduğunu belirtmişlerdir. Bu noktada bir paradoks oluştuğu görülmektedir çünkü bu artan karbondioksit seviyesinin sebebi, iklim krizinin neden olduğu fazla sıcaklıktır. İklim krizinin nedenlerinden birinin azalan ormanlık alanlar olduğu düşünülünce, bu dev ormanın yarattığı karbon krizinin nedeni bir kısır döngüye bağlanmıştır. Emisyonların çoğuna, birçoğu sığır eti ve soya üretimi için araziyi kasıtlı olarak temizlemeye hazırlanan yangınlar neden olmuştur. Ancak yangınlar olmasa bile, daha yüksek sıcaklıklar ve kuraklıklar, Güneydoğu Amazon'un bir CO₂ kaynağı haline geldiği göstermiştir.


Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) verilerine göre ise, ormansızlaşmanın ana nedeni tarımdır ve kötü planlanmış altyapı da büyük bir tehdit olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, orman bozulmasının ana nedeni yasadışı ağaç kesimidir. 2019'da tropik bölgeler her dakika 30 futbol sahası değerinde ağaç kaybetmiştir. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) görevlisi araştırmacı Dr. Carvalho Resende’ye göre ise ormanlara yönelik en büyük tehditlerden ikisinin tarımsal faaliyetler ve yasadışı ağaç kesimi olduğunu söylemiştir, fakat şunu da eklemiştir "orman yangınları gibi krizlerinde olumsuz etkisi vardır." UNESCO geçtiğimiz yıllarda Sibirya, ABD ve Avustralya'da geniş alanlara yayılan orman yangınlarının, on milyonlarca ton karbondioksitin yayılmasına neden olduğunu belirtmiştir. Dr. Carvalho Resende, bunun bir döngü olduğunu söylemiştir. Fazla karbon emisyonu daha fazla orman yangını ve fazla orman yangını da daha fazla karbon emisyonu anlamına gelmektedir.


Türkiye’de 2011-2020 yılları arasında toplam 26.311 orman yangını çıkmış, bu dönemdeki yıllık ortalama yangın sayısı 2.631 olarak kaydedilmiştir. Bununla birlikte, Türkiye'de 2008-2020 yılları arasında her yıl ortalama 20.760 hektar arazi yangına maruz kalırken, bu miktar son 2021’de %755 artmıştır ve Ocak-Ağustos ayları arasında kül olan ormanlık alanın 177 bin 476 hektara ulaştığı görülmüştür.


Ormanlar kesildiğinde veya yakıldığında, depolanan karbon, esas olarak karbondioksit olarak atmosfere salınmaktadır. 2015-2017 yılları arasında ortalama olarak, tropikal ormanların küresel kaybı, yılda yaklaşık 4,8 milyar ton karbondioksit (veya yıllık insan karbondioksit emisyonlarının yaklaşık %8-10'u) açığa çıkmıştır. Ormanlık alanların daha az olmasının anlamı sera gazının atmosferdeki artışı ve küresel ısınmanın daha hızlı ve şiddetli olacağıdır. Ormansızlaşmaya karşı en hızlı ve en basit çözüm, ağaçların kesilmesini ve yanmasını durdurmaktır.


Sağlıklı ekosistemler ve biyoçeşitlilik, bize doğal kabul ettiğimiz birçok temel özelliği sağlamaktadır. Bitkiler, güneşten gelen enerjiyi diğer yaşam formları için kullanılabilir hale getirerek, yenilenmektedirler. Bakteriler ve diğer canlı organizmalar, organik maddeyi, bitkilerin büyümesi için sağlıklı toprak sağlayan besinlere ayırmakta ve sağlıklı gıda üretimini garanti etmektedirler. Ormanlık alanlar ve okyanuslar, büyük karbon yutağı görevi görmektedir. Kısacası biyoçeşitlilik bize temiz hava, tatlı su, kaliteli toprak ve mahsul tozlaşmasını sağlar. İklim değişikliğiyle mücadele etmeye ve onun için önlemler alınmasına yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda doğal tehlikelerin etkisini azaltmaktadır. Fakat sağlıklı bir ekosistem demek için, sağlıklı ormanlar gerekmektedir. Bu nedenle orman tahribi, biyoçeşitlilik ve sahip olunması gereken ekosistemin düşmanıdır.


Devam eden çabalara rağmen, biyoçeşitlilik dünya çapında kötüleşmekte ve bu düşüşün daha da kötüleşeceği tahmin edilmektedir. BM Biyoçeşitlilik Konferansı, 2020 sonrası Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi çerçeve süreci ile önümüzdeki on yıl içinde doğa için yeni bir hedefler dizisi üzerinde anlaşmaya varmak üzere dünyanın dört bir yanından hükümetleri bir araya getirecektir. Çerçeve, toplumun biyoçeşitlilikle olan ilişkisinde bir dönüşüm sağlamak ve 2050 yılına kadar doğa ile uyum içinde yaşamanın ortak vizyonunun yerine getirilmesini sağlamak için geniş tabanlı eylemlerin uygulanmasına yönelik iddialı bir plan ortaya koymaktadır.


Türkiye Tarım ve Orman Bakanlığı bu konuda önemli bir ilerleme planı yayınlamıştır. 2018-2028 yılları içerisinde izlenmesi gereken rotalar ve uluslararası koşullarda yapılması gerekenler “Ulusal Biyoçeşitlilik Aksiyon Planı” adı altında yazılmıştır. Bu plan sürdürülebilir kalkınma için 14. hedef yani okyanusların, denizlerin ve deniz kaynaklarının korunmasını ve sürdürülebilir kullanımını amaçlamaktadır. Ek olarak, 15. kalkınma hedefi bir bütün olarak karasal ekosistemlerin restorasyonu ve sürdürülebilir kullanımı, ormansızlaşma ile mücadele, arazi bozulmasının önlenmesi ve iyileştirilmesini amaçlamaktadır.


Biyolojik Çeşitlilik Kongresi’ne göre, Türkiye'nin tarımsal biyoçeşitliliğine yönelik başlıca baskılar arasında tarım arazilerinin uygunsuz kullanımı, uygun olmayan sulama ve tarım yöntemleri; tarımsal girdilerin bilinçsiz kullanımı, ekonomik değeri olan yabancı ırklarla yerel ırkların melezlenmesi, tapu ve kadastro alanlarındaki eksiklikler; altyapı ve üstyapı çalışmalarının yıkıcı etkilerinden oluşan bozkır ekosistemlerine yönelik tehditler, ekonomik değeri olan bitkilerin aşırı toplanması ve yanlış ve bilinçsiz ormansızlaşma ve aşırı otlatma bulunmaktadır. Bugüne kadar, Türkiye Aichi Biyoçeşitlilik hedefleri gibi birçok stratejik plana katılmıştır. Şu anda Türkiye’nin Avrupa Birliği aday ülkesi olarak yapması gerekenleri ve 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Planı gibi hedefleri olan bir ülke olduğu düşünüldüğünde, Türkiye’de biyoçeşitlilik ve ormanlık alanın artırılması için yeteri kadar çaba sarf edilip edilmediği sorgulanmaktadır. Fakat, maalesef, Türkiye’de ve Dünya’da yeterince bilinçlenme sağlanamadığı için maruz kalınan orman yangınları, tarım arazilerinin tahribi ve çevre kirliliği ile birlikte bu planların çoğu suya düşmüştür.


Birleşmiş Milletler gibi çoğu organizasyon kendilerine düşen görevi yapmaya çalışmıştır fakat insanlardaki tüketim açlığı devam ettiği sürece sürdürülebilir bir plan yapmak, artan nüfus ile birlikte daha da zor hale gelmeye başlamıştır. Zaten, Türkiye’de sayısal olarak artan orman alanı verileri, sadece yeşillik alan olarak görülmelidir çünkü sayısal olarak verimli alan oranı, geçen senelere oranla daha azdır. Bu noktada, dikkat edilmesi gereken şeyler, gelecek nesiller için bırakılmış bereketli, verimli topraklar ve stratejik şekilde düşünülmüş planlamalardır.

bottom of page