top of page
Synergy Logo TR.png

Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin Türkiye’nin AB’ye Kabulündeki Rolleri - Nur Durmaz


Ülkelerin maruz kaldığı birçok problemin, ortak paydada çözüme ulaşması için Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG) ile çözümlere bir adım daha yaklaşmaktadırlar. Küresel çapta insanları olumsuz etkileyen 17 konuda hemfikir olmuş olan ülkeler, gelecek nesillere daha iyi bir gelecek bırakmak için 2030 yılına kadar insanlara erişilebilir ve temiz enerji sağlamak, yoksulluğu ortadan kaldırmak, iklimi ve doğayı korumak ve tüm insanların barış ve refah içinde yaşamasını sağlamak için evrensel eylem çağrısına cevap vermektedirler. SDG indeksine göre, 2021 yılında Türkiye 165 ülke arasından SDG’lerin hayata geçirilmesi açısından 70. ülkedir.


Avrupa Komisyonu ise Türkiye’ye ve diğer aday ülkelere 1998 yılından beri her sene, Kopenhag kriterlerine uyup uymadığını gösteren ülke raporları yayımlamaktadır. Bu raporlar Avrupa Komisyonunun yorum ve değerlendirmelerini gösteren tek taraflı bir belgedir. Türkiye ise bu raporlara olan cevabını basın açıklamaları ve Avrupa Komisyonuna yapılan geribildirimler ile vermektedir. Ülke raporu, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişi için temel yapıdır. Bu rapor birçok konuda ülkelerin sorunlarını ve bu sorunların çözümüne ilişkin ilerlemelerini içerir. Bu sorunlar Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile pek çok noktada kesişir. Bu problemlerden bazıları SDG’lerden 6 (Temiz Su ve Sanitasyon), 7 (Erişilebilir ve Temiz Enerji), 13 (İklim Eylemi), 14 (Sudaki Yaşam) ve 15 (Karada Yaşam)’dır.


SDG 6, dünya genelinde su kirliliğini azaltmak, düzensiz çöp depolamayı ortadan kaldırmak, tehlikeli kimyasalların ve maddelerin salınımını asgariye indirmek, arıtılmamış atık su oranını yarıya indirmek, geri dönüşümü ve güvenli tekrar yeniden kullanımı büyük ölçüde artırmak suretiyle su kalitesini yükseltmeyi temsil eder. Türkiye bu konuda maalesef durgun kalmaktadır. 2021 AB ülke raporuna göre, ayrıca Türkiye AB İçme Suyu Direktifi'ne henüz uyum sağlamamıştır. İçme Suyu Yönergesi insan tüketimine yönelik suyun kalitesiyle ilgilidir. Amacı, insan tüketimine yönelik suların sağlıklı ve temiz olmasını sağlayarak, insan sağlığını herhangi bir kirlenmenin veya kimyasalın olumsuz etkilerinden korumaktır. Türkiye, kimyasallar konusunda, ileri düzeydedir ancak uygulamada ve yürütmede zayıf kalmıştır. Türkiye, kimyasalların kaydı, değerlendirilmesi, izni ve kısıtlanması hakkında Avrupa Parlamentosu ve Konsey Tüzüğü (REACH) ile sadece kısmen uyumludur. Bunun yanında, ülkede kurulan 1.134 atık su arıtma tesisi ile atık su arıtma kapasitesinin artmasının sebebi sürekli yatırımlardır ve bu tesisler ile nüfusun %87'sine ulaşılmıştır. 2023 yılına kadar Türkiye nüfusun %100'üne ulaşmayı hedeflemektedir.


Bununla birlikte, Türkiye tarafından AB Deniz Stratejisi'ne uyum sağlanmasının sürdürülmesi gerekmektedir. AB Deniz Stratejisi Çerçeve Direktifi (MSFD), sağlığımızın ve denizle ilgili ekonomik ve sosyal faaliyetlerimizin bağlı olduğu deniz ekosistemini ve biyolojik çeşitliliği korumak için uygulamaya konmuştur. Bu da 14. SDG ile yakından ilişkilidir. SDG 14’ün amacı deniz atıkları ve besin kirliliği dahil olmak üzere, özellikle kara kaynaklı faaliyetlerden kaynaklanan her türlü deniz kirliliğini önlemek ve azaltmak, su kaynaklarının dayanıklılıklarını kuvvetlendirmek, önemli olumsuz etkilerden kaçınmak için deniz ve kıyı ekosistemlerini sürdürülebilir bir şekilde yönetmek ve korumak, son olarak sağlıklı ve üretken okyanuslar elde etmek için restorasyonları için harekete geçmektir. Bu noktada, Türkiye’nin SDG 14 açısından maalesef hala ciddi problemleri olduğunu ve bu konuda durgun kaldığı görülmektedir. AB Komisyonu’nun da belirttiği gibi, Türkiye bu konuda geri kalmıştır. SDG indeksinde listede adını daha yukarıya yazdırmak ve AB’de resmi bir ülke olabilmek için bu konulara daha da önem vermesi gerekmektedir.


Avrupa Birliği, deniz ve su kadar, karasal alanlara da önem vermektedir. Rapora göre, Türkiye, doğa koruma konusunda belirli düzeyde hazırlıklıdır. Fakat, ulusal biyoçeşitlilik stratejisi ve eylem planının kabul edilmesi ile ilgili ilerleme sağlanamamıştır. Sulak yerlerde, ormanlarda, doğal sit alanlarında planlama ve imar hâlâ AB müktesebatı ile benzer değildir. Gelecekteki Natura 2000 alanlarının yönetimi için kurumsal çerçevenin etkinleştirilmesi ve yeterli kaynak sağlanması gerekmektedir. Korunan alanların statüsünü gözden geçirme süreci, 2020 boyunca şeffaflık ve katılım olmaksızın devam etmiş ve bir dizi potansiyelin Natura 2000 alanının statüsünde ve sınırlarında değişikliklere neden olmuştur. Natura 2000, nadir ve tehdit altındaki türler ve kendi başlarına korunan bazı nadir doğal habitat türleri için bir çekirdek üreme ve dinlenme alanları ağıdır. Ağın amacı, hem Kuşlar Direktifi hem de Habitatlar Direktifi altında listelenen Avrupa'nın en değerli ve tehdit altındaki tür ve habitatlarının uzun vadede hayatta kalmasını sağlamaktır. SDG 15, bu konuda anahtar bir rol oynamaktadir. SDG 15, özellikle ormanlar, sulak alanlar, dağlar ve kurak alanlar olmak üzere karasal ve iç tatlı su ekosistemlerinin ve hizmetlerinin uluslararası anlaşmalar kapsamındaki yükümlülükler doğrultusunda korunmasını, restorasyonunu ve sürdürülebilir kullanımını sağlamayı hedeflemektedir. AB raporuna ve SDG seviyesi gösterge paneline bakıldığında, Türkiye'nin ekosistemlerin, nesli tükenmekte olan türlerin korunmasına daha fazla dikkat çekip, bu konuda daha dikkatli olması gerekmektedir.


Ekosistemin değişmesi ve çevre kirlilikleri, iklim değişikliğinde çok önemli bir yere sahiptir. İklim değişikliği arttıkça da, ekosistemler bozulmaya devam edecektir. Yani, çevrede oluşan olumsuz değişimler, bir paradoksun önünü açmaktadırlar. Bu nedenle, hem AB hem de SDG’ler, iklim değişikliğine ayrı bir maddede yer vermişlerdir. Bu konu SDG 13 başlığında incelenmektedir. SDG 13, tüm ülkelerde iklimle ilgili tehlikelere ve doğal afetlere karşı dayanıklılığı ve uyum kapasitesini geliştirmek, iklim değişikliği önlemlerini ulusal politikalara, stratejilere ve planlamaya entegre etmek, iklim değişikliğiyle mücadele, uyum, etki azaltma ve erken uyarı konularında eğitim, bilinçlendirme ve insani ve kurumsal kapasiteyi geliştirmek gibi önemli eylemleri içerir. Paris Anlaşmasını imzalamak, bu noktada en önemli hareketlerden biridir. Nisan 2018 itibariyle, 175 ülke Paris Anlaşmasını onayladı ve 168 ülke, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sekreterliği çerçeve sözleşmesine ulusal olarak belirlenen ilk katkılarını iletmiştir. AB raporuna göre, hem azaltım hem de uyum ile ilgili olarak kritik çevresi ve iklim sınamaları ile karşı karşıya olan Türkiye, bu alanda belirli bir düzeyde hazırlıklıdır. Bazı ilerlemeler kaydedilirken, geçilen yoldan önemli bir tavsiyeye karşılık da verilmiştir. Bu ilerlemelerden bir tanesi de Paris Antlaşmasının TBMM tarafından onaylanmasıdır. Paris Anlaşması, iklim değişikliği konusunda yasal olarak bağlayıcı bir uluslararası anlaşmadır. Karbonsuzlaştırma ve uyum planları ile bunları ulusal düzeyde yansıtacak olan gerekli mevzuatlar üzerine çalışılmaya devam etmesi gerekmektedir. Maalesef OECD ülkeleri SDG 13 açısından, diğer ülkelere göre daha pasif kalmışlardır.


Enerji ile ilgili yapılan AB faslında, Türkiye bazı kısımlarda hazırlıklıdır. Fakat gelecek yıla kadar Türkiye’nin doğal gaz açısından daha şeffaf, maliyet bazlı ve ayrımcı olmayan fiyat biçimlendirmesi ve bunu yasallaştırması etmesi gerekmektedir. Bu nedenle bağlayıcı bir plan ve takvim ile birlikte doğal gaz piyasasının derinlemesine geliştirilmesi gerekmektedir. Bu Doğal Gaz Piyasası Kanunu’nun güncelleşmesine olanak sağlar ve bununla AB’nin Üçüncü Enerji Paketine uyum sağlanır. Bu paket, özellikle doğal gaz ve elektrik sektörleri için, piyasalarının rekabet içine girmeleri, tüketicilerin marketlerini istedikleri şekilde seçebilmeleri ile tüm ülkelerin ve insanların ayrım gözetmeden enerjiye erişim sağlamalarına dikkat çeker. SDG 7, enerji tedarikçilerinin serbestçe seçilmesi hakkında bir madde içermese bile, hedefleri ekonomik, güvenli ve modern enerji hizmetlerine evrensel erişimi sağlamak, yenilenebilir enerjinin küresel enerji karışımındaki payını önemli ölçüde artırmak, enerji verimliliğinde küresel iyileşme oranını ikiye katlamak, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve gelişmiş ve daha temiz fosil yakıt teknolojisi dahil olmak üzere temiz enerji araştırma ve teknolojisine erişimi kolaylaştırmak için uluslararası işbirliğini geliştirmek ve enerji altyapısına ve temiz enerji teknolojisine yatırımı teşvik etmektir. AB raporu ile kıyaslandığında, benzer içeriklere sahip olduğunu görmek mümkün. AB Komisyonuna göre, Türkiye iç enerji piyasası konusunda, elektrik ve doğal gaz açısından şeffaf, ödemeye yönelik ve ayrımcı olmayan fiyatlandırma konularında sınırlı bir gelişim kaydetmişlerdir. Bununla birlikte, yenilenebilir ve yerli enerji kaynaklarının en verimli şekillerde kullanılması üzerine harekete geçirilen stratejiler sonrası 2020’de ülkenin hidroelektrikten sağlanan yenilenebilir enerjideki payı %29’dan %44’e çıkmıştır. Toplam yenilenebilir enerji tesislerinin oranı ise %45’ten %51’e çıkmıştır. Bu, Türkiye’nin yenilenebilir enerjide artış ve erişilebilirlik açısından orta derece aktif olduğunu göstermektedir.


SDG’ler ve AB Komisyonu ülke raporları kıyaslandığında, global sorunlar için istediklerinin benzer olduğunu görmek mümkün. SDG ülke indeksinde sıralamayı yükseltmek ya da AB’ye girmek için fasılları bitirmeye çalışmak olsun, uluslararası organizasyonların ve ülkelerin amaçlarının hep aynı doğrultuda ilerlediğini görmek mümkün. Eğer Türkiye’de belli bir rotada ilerlenirse, iki amaçta gerçekleşir ve insanlara daha refah bir hayat sağlanabilir.

bottom of page