top of page
Synergy Logo TR.png

Türkiye'de Enerji Kullanımının Çevresel Etkileri - Büşra Öztürk


Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) 2021 Enerji Politikası Raporuna göre , Türkiye'nin enerji arzı 2000 yılından bu yana %92 arttı. Son on yılda artan yenilenebilir enerji arzına rağmen, çoğunluğu fosil yakıtlardan oluşmakta ve toplam enerji talebinin %90'ını karşılamaktadır. Büyük ölçüde ithal fosil yakıtlara güveniyoruz. Doğal gaz %99, petrol %93, kömür %58 ithal edilmektedir. 2019 yılında tüm enerji kaynakları içinde fosil yakıtların oranı %83'e düştü. Bu düşüşün birincil nedeni, hidroelektrik ve jeotermal gibi yenilenebilir enerjilerin üretiminin artmasıdır.


Yenilenebilir enerji yatırımları artsa da CO2/nüfus oranındaki düşüş diğer ülkelerdeki kadar hızlı değil. Örneğin, 2016-2020 yılları arasında Türkiye'de CO2/nüfus oranındaki düşüş 0,32 ile sınırlı iken, birçok Avrupa ülkesinde bu yıllar arasındaki düşüş 0,5'in üzerindedir. Emisyon azaltımlarındaki yavaşlamanın nedenleri araştırıldığında, yenilenebilir enerji sistemlerinin çevresel hassasiyet yeterince dikkate alınarak tasarlanmadığı görülmektedir.


Örneğin Türkiye, yenilenebilir enerji, özellikle jeotermal enerji kullanımını son on yılda %36 oranında artırmıştır. Küresel Durum Raporu 2020'ye göre Türkiye, 2019 yılı sonu itibarıyla jeotermal elektrik üretiminde dördüncü, jeotermal ısıtmada ikinci ve güneş enerjili su ısıtma sistemlerinde dünya genelinde üçüncü sırada yer aldı. Jeotermal enerjiye ilişkin yaygın olarak bilinen bir yaklaşım, temiz ve güvenilir bir enerji olduğudur. Enerji üretimi sırasında atmosfere salınan sera gazı emisyonları açısından enerji kaynağı. Ancak, Türkiye'de yüksek sıcaklıklı sahalar kullanan jeotermal santraller yüksek düzeyde CO2 yayabilir. İlginç bir gerçek de, Türkiye'deki jeotermal kuyuların CO2 içeriğinin, neredeyse kömürle çalışan santrallerden kaynaklanan emisyon faktörleri kadar yüksek olmasıdır.


Dünya Bankası’nın araştırmasına göre, dünya genelinde 85 jeotermal santralden kaynaklanan CO2 emisyonlarının ağırlıklı ortalaması 122 g/kWh'dir. Türkiye'deki 12 jeotermal santralin 2015 verileri kullanılarak 887 g/kWh ağırlıklı CO2 emisyon ortalamasının, dünya ortalamasının çok üzerinde olduğu bildiriliyor.


Enerji kullanımının çevre üzerindeki yıkıcı etkilerinin bir diğer nedeni de elektrik üretiminde birincil kaynak olan kömür ve linyit yakıtlı termik santrallerdir. Bu santral bacaları, uçucu kül, kükürt dioksit ve azot oksitler gibi yerel kirleticiler yayar. Kirleticiler hava, su, orman ve toprak gibi alıcı ortamları etkileyerek kirliliğe neden olur ve bunların solunması insanlar ve diğer canlılar için önemli riskler oluşturur. Bazı dekontaminasyon üniteleri kirleticileri yakalayabilir, ancak yüksek maliyetler ve uygulama eksikliği nedeniyle kullanımları sınırlıdır. Ayrıca santrallerden deşarj edilen soğutma suyu yüzey ve yeraltı sularını kirletmektedir. Ancak tüm bu olumsuz etkilere karşılık son beş yılda kömür arama faaliyetleri artmış ve yerli kaynakların üretimdeki payının artırılmasına yönelik çalışmalar yapılmıştır. Aynı şekilde hidroelektrik de ikincil kaynak olarak elektrik üretimine hizmet etmektedir. Hidroelektrik santrallerde kullanılan su tutma sistemleri, ülkenin zengin biyoçeşitliliği iklim değişikliğine karşı son derece savunmasız olduğu için bitki örtüsüne, vahşi hayata ve yerel sakinlere de zarar veriyor.


Gelişmekte olan ekonomisi nedeniyle dünyanın en büyük enerji tüketicilerinden biri olan Türkiye'nin 2019 yılındaki toplam sera gazı emisyonları 506.1 milyon ton CO2 eşdeğeri olarak hesaplandı. Bu miktar, toplam küresel emisyonların yaklaşık %1'ine eşdeğerdir ve Türkiye, dünyanın en büyük 20. sera gazı emisyonu yapan ülkesidir. Küresel tabloya paralel olarak, enerji kaynaklı emisyonlar %72 ile Türkiye'nin emisyonlarındaki aslan payını oluşturmaktadır.


Yenilenebilir enerji kaynaklarının çevresel etkisi, fosil yakıtlara kıyasla nispeten düşüktür, ancak sıfır değildir. Bu bağlamda, kamuoyunun yeterince bilgilendirilmesi ve çevresel etki değerlendirme raporlarının hazırlanması ve etraflıca denetlenmesi kritik önem taşımaktadır. Ancak, şu anda Türkiye'de jeotermal santrallerden veya diğer yenilenebilir kaynaklardan kaynaklanan CO2 emisyonları için herhangi bir düzenleyici sınır yoktur ve emisyonlarının izlenmesi veya raporlanması gerekli değildir.


Türkiye'nin iklim öncelikleri açısından önceki dönemlere göre daha radikal adımlar attığı ve genel eğilimin küresel iklim eğilimlerine paralel olduğu söylenebilir. Atık yönetiminden orman koruma ve etkin su kaynakları yönetimine kadar iklimle ilgili birçok konuda olduğu gibi enerji sektöründe de daha yeşil ve çevre dostu bir sisteme ulaşmak için altyapı ve destek çalışmaları devam etmektedir. Ancak enerji sistemlerinin nitelik ve nicelik açısından rasyonel bir değerlendirme ile en uygun şekilde tasarlanması ve uygulanması, olumsuz çevresel etkilerin azaltılması açısından oldukça önemlidir.




bottom of page